Türkiye’de Cumhuriyet’in kurulduğu tarihten bu tarafa farklı ideolojik bağlamda siyasal alanda faaliyet gösteren siyasal partiler var olagelmişlerdir. Bu siyasal partiler içerisinde en köklüsü 09 Eylül 1923’te kurulan; ancak, 4-11 Eylül 1919’da toplanan Sivas Kongresi’ni başlangıç kongresi olarak kabul eden Cumhuriyet Halk Partisi’dir.

Takip eden tarihlerde ömürleri kısa süreli olan Terakkiperver Cumhuriyet Partisi (17 Kasım 1924-5 Haziran 1925) ve Serbest Parti (12 Ağustos 1930-17 Kasım 1930), İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde, uluslararası ortamın da zorlamasıyla, çok partili döneme geçildikten sonra 7 Ocak 1946’da Demokrat Parti’nin kurulması ile başlayan ve gününüze uzanan dönemde, çok sayıda siyasal parti kurulmuş ve bir bölümü kapatılmış, bir bölümü faaliyetlerine kendiliğinden son vermiş, bir bölümü yeni isimler alarak faaliyetlerine devam etmişlerdir. Türkiye’nin siyasi tarihinde ve olaylarında siyasal partiler önemli bir rol oynamaktadırlar.

Siyasal Partiler’in Anayasa ve 2820 sayılı Siyasal Partiler Kanunu’nda yer alan hükümler çerçevesinde siyasal faaliyetlerini devam ettirmeleri beklenmektedir. Bu hükümlerin bilinmesi, siyasal partilerin bu hükümlere uygun faaliyetlerde bulunup bulunmadıkları hususlarının değerlendirilebilmesine imkan oluşturmaktadır.

Anayasamızın;

- 68. maddesinin 4. fıkrasında; “Siyasi partilerin tüzük ve programları ile eylemleri, Devletin bağımsızlığına, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, insan haklarına, eşitlik ve hukuk devleti ilkelerine, millet egemenliğine, demokratik ve laik Cumhuriyet ilkelerine aykırı olamaz; sınıf veya zümre diktatörlüğünü veya herhangi bir tür diktatörlüğü savunmayı ve yerleştirmeyi amaçlayamaz; suç işlenmesini teşvik edemez.”

- 69. maddesinin 1. fıkrasında; “Bir siyasi partinin tüzüğü ve programının 68 inci maddenin dördüncü fıkrası hükümlerine aykırı bulunması halinde temelli kapatma kararı verilir.”

denilmektedir.

2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu’nun;

- 4. maddesi “……Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı olarak çalışırlar……”,

- 80. maddesinde; “Siyasi partiler, Türkiye Cumhuriyetinin dayandığı Devletin tekliği ilkesini değiştirmek amacını güdemezler ve bu amaca yönelik faaliyette bulunamazlar.”

- 82. maddesinde; “Siyasi partiler, bölünmez bir bütün olan ülkede, bölgecilik veya ırkçılık amacını güdemezler ve bu amaca yönelik faaliyette bulunamazlar.”

- 83.maddesinde; “Siyasi partiler, herkesin dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşit olduğu prensibine aykırı amaç güdemez ve faaliyette bulunamazlar.”

- 85. maddesinde; “Siyasi partiler, Türk Milletinin Kurtarıcısı, Türkiye Cumhuriyetinin Kurucusu Atatürk'ün şahsiyet ve faaliyetlerini veya hatırasını kötülemek veya küçük düşürmek amacını güdemez ve buna yol açabilecek davranış ve faaliyetlerde bulunamazlar. Parti adları ile amblemlerinde Atatürk'ün adını veya resmini kullanamazlar.”

- 86. maddesinde; “Siyasi partiler, Türkiye Cumhuriyetinin laiklik niteliğinin değiştirilmesi ve halifeliğin yeniden kurulması amacını güdemez ve bu amaca yönelik faaliyetlerde bulunamazlar.”

- 87. maddesinde; “Siyasi partiler, Devletin sosyal veya ekonomik veya siyasi veya hukuki temel düzenini, kısmen de olsa dini esas ve inançlara uydurmak amacıyla veya siyasi amaçla veya siyasi menfaat temin ve tesis eylemek maksadıyla dini veya dini hissiyatı veya dince mukaddes tanınan şeyleri alet ederek her ne suretle olursa olsun propaganda yapamaz, istismar edemez veya kötüye kullanamazlar.”

şeklinde hükümler içermektedir.

Türk siyasetinde, gerek Anayasa’nın 68. maddesi hükümlerine gerekse de 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu’nun yukarıda ifade edilen hükümlerine uymayan ve bu sebeplerle haklarında kapatma davaları açılan iki ana eksen de siyasal partiler olmuştur. Bunlar; siyasal İslamcı ve Kürt kimliği üzerinden faaliyet gösteren partiler olarak gruplandırılabilmektedirler.

1990’lı yıllardan günümüze bakıldığında şu şekilde bir manzara ile karşılaşılmaktadır:

Siyasal İslamcı partiler bakımından manzara şöyledir: Siyasal İslamcı bir gelenekten gelen Refah Partisi hakkında 21 Mayıs 1997’de hem de iktidardaki bir parti için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, mevcut demokratik düzene karşı çıktığı gerekçesi ile siyasal partiler yasasına göre kapatılması için Anayasa Mahkemesi’nde dava açılmış ve 16 Ocak 1998’de Anayasa Mahkemesi Refah Partisi’ni 2’ye karşı 9 oyla aldığı kararla "Laik Cumhuriyet ilkesine aykırı eylemleri" gerekçesiyle kapatılmıştır. Parti Genel Başkanı Necmettin Erbakan'ın yanı sıra partinin önde gelen diğer isimlerine beş yıl süreyle siyaset yasağı getirilmiştir.

Aynı çizginin devamı niteliğinde Fazilet Partisi kurulmuş ve Fazilet Partisi, 22 Haziran 2001'de laik Cumhuriyet ilkesine aykırı eylemleri nedeniyle kapatılmıştır. Beyan ve eylemleri nedeniyle partinin kapatılmasına neden olan milletvekilleri Nazlı Ilıcak ve Bekir Sobacı'nın, milletvekillikleri sona ermiş, yine eylemleriyle partinin kapatılmasına neden olan parti üyeleri Merve Kavakçı, Nazlı Ilıcak, Bekir Sobacı, Ramazan Yenidede ve Mehmet Sıla'ya 5 yıl süreyle siyasi yasak getirilmiştir.

Arkasından ise aynı geleneği temsil edenlerin ikiye bölündüğü görülmüş, bir bölümü Saadet Partisi çatısı altında devam ederlerken, bir bölümü de 1994 yılında Refah Partisi’nden İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçilmiş olan ve ikinci dönem tekrar Belediye Başkanlığı’na seçilmiş olan bulunan Recep Tayip Erdoğan’ın başkanlığında 14 Ağustos 2001’de Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP)’ni kurmuşlardır.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, AKP hakkında da kapatma davası açmış, Anayasa Mahkemesi’nin başkanı Haşim Kılıç hariç, diğer on üyesi “AKP’nin laikliğe aykırı faaliyetlerin odağı haline geldiği” konusunda görüş birliğine varmışlardır. 1 Ağustos 2008’de verilen kararda, başkan vekili Osman Paksüt dahil 6 üye AKP’nin kapatılması yönünde, 4 üye ise AKP’yi Hazine yardımından mahrum bırakma yönünde oy kullanmıştır. Neticede, AKP kapatılmamış ve Türkiye’yi “laikliğe aykırı faaliyetlerin odağı haline geldiği” Anayasa Mahkemesi kararıyla tescillenmiş bir parti olarak yönetmeye devam etmiştir. O dönemde Anayasa Mahkemesi üyeleri ve soruşturma savcılarının sahte isimlerle alınan hukuk dışı kararla dinlenip takip altına alındıkları ortaya çıkmıştır. Yine; benim de dinleyici olarak yer aldığım bir konferansta AKP’nin etkili milletvekillerinden Nurettin Canikli, Anayasa Mahkemesi üyelerinin hangi yönde oy kullanacaklarını bildiklerini, oylamadan bir gece önce üyelerden birisinin taraf değiştirmesiyle adeta direkten döndüklerini ifade etmiştir. AKP, “laikliğe aykırı faaliyetlerin odağı haline geldiği” tesbit edilmiş; ancak, kapatılmamış bir parti olarak siyasal faaliyetlerine devam etmiştir.

Kürt kimliği üzerinden faaliyet gösteren partiler bakımından manzara şöyledir: 7 Haziran 1990’da kurulan Halkın Emek Partisi (HEP) ile birlikte Kürt siyasi hareketinin Meclis’teki ilk temsili başlamıştır. Akabinde Kürt siyasi hareketini temsil eden pek çok parti kurulmuş ve Anayasa Mahkemesi tarafından benzer gerekçelerle kapatılmışlardır. Halihazırda ise Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın Halkların Demokratik Partisi (HDP)’ne 7 Haziran 2021’de açtığı kapatma davası Anayasa Mahkemesi’nde devam etmektedir. Söz konusu kapatma davası devam ederken, HDP’den ayrılmak suretiyle, Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (Yeşil Sol Parti) ile devam etme kararı almışlardır. 14 Mayıs 2023 milletvekili seçimlerine Yeşil Sol Parti çatısı altında girme, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de aday çıkarmama kararı alan Yeşil Sol Parti, 14 Mayıs’ta yüzde 8,82 oy alarak 61 milletvekili çıkarmıştır. 2023 yılında 4. Olağanüstü Kongre'sinde adını "Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi" olarak değiştirmiş ve Aralık 2023'te partinin kısaltması DEM Parti olarak belirlenmiştir.

Böylelikle; Türkiye, 3 Kasım 2002 seçimlerinden bu tarafa siyasal İslamcı bir gelenekten gelen ve öncekileri kapatılmış, kendisi ise “laiklik karşıtı eylemlerin odağı” olduğu tesbit edilmiş; ancak, kapatılmamış bir siyasal parti tarafından yönetilmekte; öte yandan Kürk kimliği üzerinden siyaset üreten bir başka siyasal geleneğin de Türk siyasetinde etkili bir konumda olduğu anlaşılmaktadır.

Türkiye’de siyasal alanda ve adeta “rejim” ile devleti yöneten siyasal iktidar arasında yaşanan ve toplumun farklı kesimlerinde karşılığını bulan siyasal gerilimlerin temelinde “rejim”in Anayasal düzeni ile siyasal İslamcı gelenek arasındaki uyuşmazlık bulunmaktadır. Anayasa Mahkemesi’nin 1 üyesinin, nedeni ne olursa olsun, taraf değiştirmesi, Türkiye’nin kaderini değiştirmiştir ve kanaatimce o sürecin soruşturulması gerekmektedir.

Anayasamızın 68. maddesi ve 2820 sayılı maddesi hükümlerine göre siyasal partiler;

- Anayasa ile belirlenmiş Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bağımsızlığına, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, insan haklarına, eşitlik ve hukuk devleti ilkelerine, millet egemenliğine, demokratik ve laik Cumhuriyet ilkelerine aykırı faaliyet gösteremezler; sınıf veya zümre diktatörlüğünü veya herhangi bir tür diktatörlüğü savunmayı ve yerleştirmeyi amaçlayamazlar ve suç işlenmesini teşvik edemezler.

- Siyasal partiler, Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı olarak çalışmak zorundadırlar.

- Siyasi partiler, Türkiye Cumhuriyetinin dayandığı Devletin tekliği ilkesini değiştirmek amacını güdemezler ve bu amaca yönelik faaliyette bulunamazlar.

- Siyasi partiler, bölünmez bir bütün olan ülkede, bölgecilik veya ırkçılık amacını güdemezler ve bu amaca yönelik faaliyette bulunamazlar.

- Siyasi partiler, herkesin dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşit olduğu prensibine aykırı amaç güdemez ve faaliyette bulunamazlar.”

- Siyasi partiler, Türk Milletinin Kurtarıcısı, Türkiye Cumhuriyetinin Kurucusu Atatürk'ün şahsiyet ve faaliyetlerini veya hatırasını kötülemek veya küçük düşürmek amacını güdemez ve buna yol açabilecek davranış ve faaliyetlerde bulunamazlar.

- Siyasi partiler, Türkiye Cumhuriyetinin laiklik niteliğinin değiştirilmesi ve halifeliğin yeniden kurulması amacını güdemez ve bu amaca yönelik faaliyetlerde bulunamazlar.

- Siyasi partiler, Devletin sosyal veya ekonomik veya siyasi veya hukuki temel düzenini, kısmen de olsa dini esas ve inançlara uydurmak amacıyla veya siyasi amaçla veya siyasi menfaat temin ve tesis eylemek maksadıyla dini veya dini hissiyatı veya dince mukaddes tanınan şeyleri alet ederek her ne suretle olursa olsun propaganda yapamaz, istismar edemez veya kötüye kullanamazlar.

Bu durumda; bir siyasal parti, Anayasa ve 2820 sayılı Siyasal Partiler Kanunu’nda yer alan hükümlere aykırı faaliyetlerde bulunursa eğer, siyasal partiler hakkinda soruşturma yapılması ve kapatma davası açılması demokratik bir uygulama haline gelmekte ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na görev yüklenmektedir. Demokratik rejimlerde, herhangi bir siyasal partinin, demokratik rejimin çeperlerini sarsma, karşı gelme, demokratik düzeni ortadan kaldırmaya yol açabilecek faaliyetlerde bulunma, Anayasa’yı ortadan kaldırarak “Yeni Bir Anayasa” yapma hakkı ve yetkisi bulunmadığı gibi demokratik rejimi koruması ve kollaması gereken siyasal partiler dahil, Anayasal organların demokratik rejimin bozulmasına mani olmak gibi bir görevi bulunmaktadır. Bu bakımdan demokratik rejime aykırılık teşkil eden faaliyetlerde bulunan siyasal partilerin, oy karşılıkları ne olursa olsun, faaliyetlerinin sonlandırılması, demokratik rejimlerin işleyiş mantığına uygun düşmektedir.

26.11.2024

Doç.Dr. Kemal ÇİFTÇİ